12 Ocak 2014 Pazar

Hayatının Pusulası Sen Ol...

Zamanın, kimlere neyi katacağı ya da kimlerden neler götüreceği  bilinemez. Sadece yaşar ve görürüz. Kimi zaman da ayrı ayrı yollar çıkar karşımıza ve biz bu yollardan hangisini tercih edersek onu yaşarız.



Siyah, beyaz ve gri gibi düşün bu yolları. Tercih ettiğin yol hangi renkse, bir sonraki yol ayrımına kadar onu yaşar; tecrübe edersin. Zaten tecrübe dediğimizde yaşadığımız ve çoğu zaman kötü sonuçlanan bu yaşantı birikimleri değil mi? Aynı zamanda bizi daha iyiye teşvik eden de, yol gösteren de tecrübeler değil mi? Yani siyahı yaşayınca siyah olduğunu anlarız ve siyah bizi beyaza götürür. Siyahı görmek için de beyazı bilmek gerekir. İşte bu öğrenme ve düşünme sürecimiz de gridir. Bu “bizim” hayatımız boyunca da aynı döngüde devam eder. “Hayat” kişinin, bu dünyada varolduğu sürece verdiği bir isimdir. İsmini verdiğimiz bu sürece, neden şeklini de biz veremeyelim?




Hayat karşına büyük yıkımlar çıkarabilir ve sen sadece yıkıntıları toplamaya çalışırsın. Sonra bir bakarsın ki topladığın yıkıntılardan yeni bir hayat inşa etmişsin.

Sen, seni bildiğin sürece; başkasının seni nasıl bildiği önemli olmasın. Herkes kendine göre yorumlar başkasının hayatını. Sen başkasının yorumlamalarıyla yoğurup şekillendirme hamurunu; eleştirileri ele, özünü bil ve kendin şekil ver hamuruna. Düşüncelerin, sözlerin alıntı olmasın; senin olsun her değerin.

Hayatta hiçbir şey kalıcı değildir. Hayatını, bir akarsu gibi gör ve hayatına dahil olan her kişiyi de bir kaya gibi görme. Unutma ki en sağlam kaya bile zamanla akıntıya teslim olur. 




Balık gibi görebilirsin mesela hayatına dahil ettiklerini. Mevsimine göre kalan ve mevsimi geçince giden. Gittiğinde de bil ki  yeni mevsimlerle başkaları gelecek zaten.Hep böyle olmadı mı?  İşte bu yüzden her gidenin, senden de bir parça götürmesine izin verme.

Su gibi gördüğün hayat, bırak özgürce aksın. Sen engel koymaya çalışsanda, o bir şekilde engelleri aşarak akmaya devam edecek zaten. Sonucu belli olan şeyi zorlaştırma boşuna. 

Başkası koyuyorsa engeli, elbette mücadele et. Yıkamasan da o engeli, kıvrılıp akarsın etrafından. Zaman bu kadar hızlı akıyorken, sen kendini aşılamaz dağlar arasına sıkıştırma sakın.

Ne demişler: “Su akar, yolunu bulur.”


8 Ocak 2014 Çarşamba

"Hayat" Denen Senaryomuz

Çoğu zaman çelişkiye düşüyor insan. Kalıplaşmış çelişkilerin yanında hiç emsalini görmediği ikilemler arasında kalabiliyor.

Aslında bunun oluyor olmasına da çok şaşırmamak gerekiyor. “İnsan” ın içinde olduğu bir mevzu da aksi olması şaşırtmalı zaten. Düşüncelerimizle, hislerimizle ve yaşadıklarımızla yalnız olduğumuz gerçeği; her birey için varolan kesin bir gerçeklik. Durum böyle oluca da farklı farklı yaşantılar izliyoruz hayat dediğimiz perdede. Farklı yaşantılar kimi zaman bir noktada kesişiyor. Her birey kendi yaşantısını kabul ettirmeye çalışınca da; seyre gelin cümbüşü...


Elbette her birinin kırıcı tartışmalar olmasından bahsetmiyorum. Beyin fırtınası da birden fazla kişiyle yapılınca, fikir çatışması olabiliyor mesela. Aynı kitabı okuyan, aynı yemeği yiyen, aynı denize giren kişiler bile, aynı olan bu olayları farklı farklı hissetip anlatabiliyorlar birbirlerine. İşte bu noktada “Farklılık” giriyor hayat sahnesine. “Farklılık” dahil olduğu anda senaryomuza,  her bireyin karakterinin “farkındalığı”na varıyoruz .

Aslında bu senaryonun özeti; bir özetinin olmadığı. Unutmamak lazım ki; bizim için olan özetler başkaları için bir başlangıç olabilir. Her karakterin senaryomuza dahil oluşuyla da filmin akışı zamanla değişecektir.


Senaryomuzun bir mantığı var elbette. Bence bu da; akışını değiştiremeyeceğimiz bir hayata karşı aksi yönde kulaç atmaya çalışmamamızdır. Bırakın hayatın akışına kendinizi. İşte o zaman dans etmeye başlayabilirsiniz ve senaryonuzu zorlanmadan, büyük bir zevkle yavaş yavaş da olsa şekillendirebilirsiniz...

12 Aralık 2013 Perşembe

Hayatın gerçekten tekerrürden ibaret olduğunu düşünmekteyim. Aynı olaylar farklı kişilerle de olsa sürekli tekrarlanıyor. Sadece sizin olaylara karşı tepkiniz, tutumunuz farklı neticeler doğuruyor. Bu durum elbette insanı yoruyor; fakat belki de bu sayede insan değişim sürecini değerlendirebiliyor, kendini geliştirebiliyor, karakterini tanıyabiliyor veya birlikte yola devam edeceği arkadaşlarını daha doğru seçebiliyor....



Her bireyin karakteri farklı olduğundan yargı değerlerinde de farklılıklar oluyor. Bir olaya ya da bir davranışa karşı farklı, binlerce iyi ya da kötü eleştiriler alabilirsiniz. Önemli olan öz eleştirinizdir; çünkü siz de karakteri diğerlerinden farklı olan bir bireysiniz. Bu durumda da kendinizi en iyi eleştirebilen, karakterinizi herkesten daha iyi bilen yine "siz" olmalısınız.

Bizler en büyük hatayı genelde başkaları tarafından eleştirildikten sonra, kendimizi eleştirmekle yaparız ve sonucu da başkalarının doğrularını kabul etmek ya da kendimize körü körüne bir savunma kalkan oluşturmak olur. Adımları tersinden uygulamamız halinde, zaten durumun iyi ya da kötü eleştirisini kendi içimizde yaptığımızdan her türlü eleştiriye açık olur ve zaten bildiğiniz şeyleri duyduğunuzdan dolayı gereksiz savunmalar ya da kabullenmeler yerine, olayı zenginleştirecek yönleri görmeye başlarız. Her eleştiri ile kendinize bir şeyler katar ve bunları farklı perspektifler olarak düşünerek var olanı zengileştirme aşamasına geçersiniz.


Unutulmaması gereken şudur aslında; “ Hayatta her şey risktir. İnsanların yargı değerlerine göre değil; içinizden geldiği şekilde yaşamalısınız. Nasıl olsa her durumda yargılanacaksınız; hiç olmazsa kendi doğrularınızla ve bu doğruların verdiği hazla yargılanın.”

19 Ekim 2013 Cumartesi

Bu Haftanın Kitabı; "Renklerle İnsanları Tanıma Kılavuzu"

Kitap okumayı sevenler çok iyi bilirler ki; "Kişisel Gelişim" kategorisine ait kitaplar apayrı bir dünyadır. Diğer kitapların aksine okuyucusunu başka bir ortama götürüp başka bir karakterle özdeşleştirmez; onu alıp kendi iç dünyasına, özünü keşfe götürür.

Gelgelelim ki bu kategoriye ait kitapları iyi seçmek gerekmektedir. Hepsi aynı temayı; "insanı" işlese de yazardan yazara farklı bakış açılarını yansıtmaktadır.

Geçen günlerde çok değer verdiğim bir teyzemin tavsiyesi üzerine kişisel gelişimin üstadlarından biri olan Sn. Oğuz Saygın' ın "Renklerle İnsanları Tanıma Kılavuzu" adlı eserini okudum.
Kitabın başında cevapladığınız kısa testle hangi renk olduğunuzu - Kırmızı, Sarı, Mavi, Yeşil - öğrenebiliyorsunuz. İlerleyen sayfalarda ise tüm bu renklerin hangi karakterleri temsil ettiği, temsili karakterlerin analizleri, renklerin birbirleri ile uyumları açıklanmaktadır. Baskın olan renkleriniz hangisi olursa olsun kendinizde her renkten bir parça görebiliyorsunuz. - En azından ben de böyle bir durum söz konusu oldu :) -

Etrafınızdaki insanları daha iyi tanımanız, onlarla uyuşamadığınız konuların sebeplerini öğrenebilmeniz ve en önemlisi kendinizi daha iyi tanıyabilmeniz adına naçizhane tavsiyem kitaplığınızda bu eser için de bir yer ayırmanızdır...






21 Temmuz 2013 Pazar

Başarının Yolu Mücadeleden Geçer



İş hayatı edinimlerden de öte; mücadele etmeyi, amaçtan şaşmamayı, ileri görüşlü olmayı ve pes etmemeyi gerektiren bir yoldur. Her edinimle birlikte bir taşını daha yerleştirdiğimiz bu yol, siz yeni şeyler öğrendikçe ilerleyecektir. Mücadele etmeyi bırakıp da pes ettiğiniz anda ne yolunuza koyabileceğiniz bir taş ne de amacınız için mücadele edebilecek gücünüz kalacaktır.

Hayatınızın her anında yaşadığınız ikilemler, iş dünyasında daha da fazla olacak ve her zaman olaylara madalyonun iki yüzünden de bakmaya çalışacaksınız.

Sizin arzularınız, amaçlarınız; çoğu zaman başkalarıyla örtüşmeyecek ve tepkilerle karşılaşacaksınız. Kalkanınızı kuşanmadan önce, tepki gösteren kişiyi de dinlemeli ve dediklerini değerlendirmelisiniz. Sizin görüşünüze aksi olan bir görüş de savunuyor olabilir; ama bu doğruluk payının olabileceği gerçeğini değiştiremez. Sadece sizin görüşlerinizin doğru olabileceğini ve iyi sonuçlar doğrulabileceğini düşünmeniz büyük bir egodur ve dozunu kaçırdığınız zaman ego, başarı yerine sadece başarısızlık sebeplerinizden biri olacaktır.

Unutmayın! Alın terinizle ve çabalayarak kazındığınız edinimlerin de olumsuz yaşantıların da her biri, sizi başarıya götürecek yolun birer taşlarını oluşturacaklardır. Önemli olan hiç yılmadan, sizi başarıya götürecek yolunuz için mücadeleye devam etmeniz olacaktır.

15 Ekim 2012 Pazartesi

"Farklılık ve Farkındalık"


Çalışılan iş yerlerinde, özellikle de kurumsallaşmış firmalarda oturmuş bir sistem vardır. Çalışanlar dahil oldukları şirket bünyelerinin mevcut sitemlerine genelde uyum sağlamak yükümlülüğü altındadır.

Eskiden bazı iş yerleri kendilerini kamuya, yeniliğe açık bir yapıdaymış gibi gösterseler de; aslında kalıplaşmış düzenlerini yıkmamak için, çalışanlarının sundukları yeni düşüncelere olumsuz bir bakış açısı sergileyebiliyorlardı. Günümüzde ise artık hemen hemen tüm firmalar değişimi, ilerlemenin bir parçası olarak kabul etmiş durumdalar. Gündeme baktığımızda da ilerleme adına yapılan değişimlerin çoğunu rahatça görebilmemiz mümkündür. Firmalar yayınlamış oldukları iş ilanlarında, başvuruda bulunacak adaylar için minimum deneyim süresi gibi bir kriter eklemiş olsalar da; etkileyici bir sunuma sahip olan özgeçmiş ve ön yazı ile başvuru yaptığınız takdirde, istenilenlere sahip olmamanıza rağmen sizin başvurunuz da yetkililerce değerlendirmeye alınabiliyor. Bu sebeple başvurularda kendinizi farklı ve etkileyici bir şekilde göstermeniz çok büyük bir önem arz ediyor.

Sonraki adım olan mülakat aşamasında da görüşmeyi gerçekleştiren yetkiliye; kendinizi iyi ifade edebilmeniz, dinamik ve yaratıcı bir yapıya sahip olduğunuzu gösterebilmeniz gerekiyor. Kimi zaman görüşmeyi gerçekleştiren şirket yetkilisi, görüşmelerde adayı daha iyi tanıyabilmek ve aday hakkındaki görüşlerini daha doğru belirleyebilmek adına, bireyi çeşitli denemelere tabii tutabiliyor. Bu denemeler ise kimi zaman proje bazlı bir yarışmadan oluşurken; kimi zaman ise şirketin dahil olduğu sektörü kapsayan, herhangi bir problemin çözümü için kısıtlı zamanda yaratıcılığınıza ve hızlı karar alabilmenize göre seçimlerin yapılacağı bir testten oluşabiliyor.

Önemli olan; binlerce yıldızın arasında, en çok parlayan yıldız olabilmek. Yani herkesten farklı olabilmektir.Farklı olabilmenin yolu ise bence farkındalıktan geçiyor. Siz, artılarınızın ve eksilerinizin farkında olmazsanız; ne artılarınızı ilerleterek nasıl sunabileceğinizin yolunu, ne de eksilerinizi tamamlayarak nasıl artıya dönüştürebileceğinizin çözümünü bulamazsınız. Sizin dönüştüremediğiniz bu eksi yönleriniz, rekabet halinde bulunduğunuz diğer adaylar için bir fırsat olup, size karşı kullandıkları artılar haline dönebilir.

Dinamik ve yenilikçi bir sistemin farkında olduğunuz ve bu sisteme dahil olabildiğiniz taktirde bir yol katedebilirsiniz. Bunun için mevcut bir ürünü kökten değiştirmeniz de gerekmiyor. Hem bu maliyetsel açıdan da zorlayıcı olabilir. Önemli olan, ürünün sunum şeklini geliştirebilmektir. Yani inovatif düşüncede olarak bunu kullanabilmektir.
Örneğin; eğer bir üretici ya da bir tasarımcıysanız, tercih edilen taraf olabilmeniz için yaratıcı olmak zorundasınız. Bunun için piyasaya sunulacak olan ürünün; ihtiyaçları ne şekilde karşılayabileceğine, kullanım rahatlığı için pratikliliğine ve halk tarafından anlaşılabilirlik düzeyine dair belli başlı temel konulara hakim olmanız gerekmektedir.

Son olarak söyleyebileceğim şudur ki:  Mevcut sistemde aranılan ve tercih edilen biri olmak istiyorsanız; yapılması gerekenler bana göre aslında oldukça kısa ve basit:

  •   Kendinizi çok iyi tanıyın; artı ve eksilerinizin “Farkında” olun!
  •   Farkında olduğunuz artı yönlerinize, hayal gücünüzü de ekleyerek yeni fikirler üretmeye çalışın ve rakiplerinizden “Farklı” olun!


ÖNSÖZ

Tecrübe dediğimiz kavram zamanla kazanılan ve şekillenen bir oluşum aslında. Her yaşanılan durum, bizi bir ileri basamağa taşıyan kariyer adımlarımızı oluşturmakta.

Çoğu şeyin teknik detaylarını ve teorik açıklamalarını öğrensek de, bu öğrenilenleri pratiğe dökmeden olaylar üzerinde hakimiyet kurabilmek pek de mümkün olamıyor. Nasıl çocukken ocağın sıcak olduğuna ve dokunmamamız gerektiğine dair uyarılmış olsak da, uyarının gerçek olduğunu elimizi değdirip yakmadan kabullenemiyorsak; deneme yanılma yöntemiyle teorik bilgilerimizi pratiğe dönüştürmeden ve hatalar yapmadan da alabileceğimiz geri bildirimlerin ne şekilde olacağını bilemeyiz.

Her şeyden önce kabullenmemiz gereken bir gerçek var. Bu da “Kimsenin her şeyi bilemeyeceği” gerçeğidir. Zaman ilerledikçe ve insanlar arası etkileşimler arttıkça bugün kabullenilen bir olay ya da durum, ertesi gün değişebiliyor. Tarihte bile kesin denilen olaylar yeni bulgularla değişebiliyor. Eskiden bir odanın tamamını kaplayan bir bilgisayar, günümüzde avucumuzda taşınabilir halde. İstersek örnekleri elbette çoğaltabiliriz; fakat özetlemek gerekirse her geçen gün çoğu alanda ilerlemeler oluyor. Bu da demek oluyor ki yenilenebilme ve farklı düşüncelere açık olabilme özelliklerine sahip olmak; mevcut bilgilerimizle yeni öğrenilenlerin kıyaslamasını yaparak bir kanıya varabilme olgunluğuna sahip olmak gerekiyor.

İşe alımlarda bile, adaylardan artık farklılık ve farkındalık aranır durumda. Önemli olan geçmiş tecrübelerimizden ziyade; sizin bu tecrübeler neticesinde ne gibi edinimler elde ettiğiniz ve bunu ne şekilde ifade edebildiğiniz.

İlerleyen yazılarımda ben, yaşamış olduğum iş tecrübelerimden, katılmış olduğum CEO, danışman, koç gibi mevkilere sahip tecrübeli yöneticilerin sunumlarını sergiledikleri seminer, kongre, sempozyum gibi faaliyetlerden öğrendiklerimden, okuduğum ve konular üzerinde arkadaşlarımla beyin fırtınası yaparak farklı bakış açılarını öğrenme imkanını bulduğum konulardan yola çıkarak sahip olduğum naçizane düşüncelerimi sizinle paylaşacağım...

Sevgiler, Saygılarımla…